Karanlığın galibiyeti kesin değil

Melisa Vardal- “Hem akıl çağıydı, hem aptallık. Hem inanç devriydi, hem de kuşku. Aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi. Hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı. Hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şey yoktu.” Charles Dickens bu satırları kaleme aldığında takvimler 1859’u gösteriyordu, insanlığın büyük kırılmalar yaşadığı, tarihin tüm çelişkilerinin aynı potada eridiği bir dönemi resmediyordu. Aradan geçen yüzyıllara rağmen dünya değişse de çağ değişse de Dickens’ın sözleri bugün Galeri Bosfor’un duvarlarında Olgu Ülkenciler’in fırçasıyla yeniden yankı buluyor. Ülkenciler, dün ile bugün arasında görünmez bir köprü kurarken içinde yaşadığımız “çürüme çağına” yalnızca karanlık tarafından bakmayı reddediyor. Her sabah yeni bir kötü haberle uyandığımız, belirsizliğin iyice yerleştiği bu döneme başka bir gözle bakmamızı sağlıyor. Sanatçının eserlerinde karanlıkla aydınlığın verdiği savaş, kaçınılmaz bir yenilgiyle değil tam tersine ışığın her seferinde geri döndüğü bir mücadele alanı olarak beliriyor. Ülkenciler’in resimlerine göre karanlığın galibiyeti kesin değil tam tersine o savaşın sonunda “umut baharı” mutlaka çiçek açıyor.

Kökleri hâlâ toprakta

Ülkenciler’in “Zamanların En İyisiydi, Zamanların En Kötüsüydü” başlıklı sergisi “Kuşlar”, “Portreler” ve “Solmayan Çiçekler” olmak üzere üç bölümden oluşuyor. Mekâna adım atan izleyiciyi önce “Kuşlar” karşılıyor. Bu kuşlar kanatlarını özgürlüğün hafifliğiyle değil sorumluluğun ağırlığıyla çırpıyor. Koyu tonların üzerine yerleşen parlak renkler karanlığın içinden sıyrılmayı başaran inatçı bir ışıltıyı hatırlatıyor. Sanatçı kuşların yönlerini kaybetmeden ilerleyişiyle ziyaretçilere zamanın tüm yüküne rağmen iyiyi doğruyu savunmaya devam edenleri selamlatıyor. Bir sonraki bölüm olan “Portreler”, insan yüzlerinin karanlık ve aydınlık arasında sıkışmış halini aktarıyor. Yoğun lacivertler arasında patlayan kırmızı gözler, direnci, öfkeyi ama en çok da umudu taşıyor. Bu yüzler teslim olmuş değil ama henüz bir aydınlığa da ulaşmış değiller. Serginin finalini oluşturan “Solmayan Çiçekler”, Ülkenciler’in de tanımıyla “yeniden yeşermenin, hayatı şekillendirmenin, yaşamı örgütleyebilme gücünün” simgesi olarak beliriyor. Katman katman karanlık yüzeylerin arasında yükselen o parlak sarı tonları, çiçeğin aldığı yaralara rağmen yaşamayı sürdürüşünü gösteriyor. Çünkü çiçek savrulsa da susuz kalsa da solgun da gözükse kökleri hâlâ toprakta. Dickens’ın 1859’da kurduğu cümlenin bugün hâlâ canlı olmasının nedeni belki de bu: İnsanlık hangi çağda olursa olsun, karanlıkla ışığın mücadelesi hiç bitmiyor. Ülkenciler de tam bu kavganın içinde durarak, bize en beklenmedik yerden yeşeren bir umudu gösteriyor. “Zamanların En İyisiydi, Zamanların En Kötüsüydü”, 29 Kasım’a kadar bugünün ruh hâlini anlamaya, yüzleşmeye ve yeniden kurmaya davet ediyor.

‘Herkese rol düşüyor’

Ülkenciler, bugünün karanlık atmosferine dair okumasını ise şöyle özetliyor: “Bence bugünün ‘zamanların en kötüsü’ olan tarafı bu karanlığın olağan bir durum gibi algılanması, başka bir dünyanın hayalini kuramamakta ve bu yüzden de zemin değiştiren karanlıklar arasında sürekli bir salınımın olağanlaşması. Burada sadece sanata ya da sanatçıya değil herkese karanlığı yırtıp atma rolü düşüyor.”