Sözcü “nereye”?

Seversiniz.. Kızarsınız.. Fenerbahçe sevdalısı iseniz kan kardeşi sayılırsınız.. Ama belki sırf bu sevda adına küsmüşsünüzdür.. İdeolojik görüşleriniz taban tabana zıt da olabilir.
Ama o bir şekilde hayatınızın bir parçasıdır.
Zira o, Türkiye’nin televizyon tarihi kadar eski bir gazetecidir.
Uğur Dündar’dan söz ediyorum.
Yalnızca Sözcü Gazetesi’ni değil medyayı sarsan yol ayrımından.
Doğal olarak bugünkü yazısını okuyamadan yazıyorum bu yazıyı. Ancak dün aradığımda sinyalini vermiş.. Ardından en yakın çalışma arkadaşı Atilla Köprülüoğlu’nun paylaşımıyla da tahmin edileni doğrulamıştı.

Evet, Uğur gelmekte olanı, 28 Kasım’da, yani yaklaşık bir hafta önceki yazısında ima etmişti:
Sözcü serüvenini anlattıktan sonra yazılarının virgülüne dahi dokunulmayan özgür çalışma ortamı için Burak Akbay’a teşekkür etmiş.. “Bunu yollarımız ayrılsa dahi söylemeye devam edeceğim” diye de eklemişti.

Peki ne oldu da yollar gerçekten ayrıldı?
Ortada bir cinayet yok elbette. Ama derdimi daha iyi ifade etmek için cinayet soruşturmalarının temel dinamiklerini örnek vereceğim.
Böyle soruşturmalarda ilk bakılan, kurbanın ve olağan şüphelilerin profilleridir.
Konumuzda ise herhalde Uğur ile Yılmaz Özdil arasındaki herkesin bildiği kavga ve ağır suçlamalar hatırlanacaktır. Ne var ki söz konusu bir yayın kuruluşu ise, asıl motivasyon siyaset sahnesindeki rollerdir.
Dün de yazmıştım. Yılmaz Özdil, yazıları ve ekranda açık açık dile getirdiği ifadeleriyle, Özgür Özel’den, Kılıçdaroğlu’ndan bile daha fazla nefret eden isim olabilir!

Her zaman vurgularım: İktidar ve karşıtları arasındaki çatışmada bazen “subjektif” olarak bir tarafın yanında işe yararsınız.
Mutlaka iktidara açık destek vermek.. Saray medyası gibi “Reis ne derse odur” demek yerine bazen “karşıtını dövmek” daha elverişli olabilir.
Hele döven Atatürkçülüğüne kimsenin laf edemeyeceği biriyse!
Yılmaz Özdil’in iktidarın işine yarasın diye CHP ve Özgür Özel’i ağır biçimde suçladığını söylemiyorum. Ancak, kimi zaman söylenenlerin “subjektif “ olarak iktidarın işine yaradığını ifade ediyorum.

Uğur Dündar bu politikanın kurbanı mı, bilemem. Ama gitmesinin “Yeni Sözcü’nün kırmızı çizgisini netleştirdiğini” görüyorum.

Nedeni ne olursa olsun, Uğur Dündar’ın medyanın en ağır biçimde tehdit altında olduğu bir dönemde gazetesinden ve televizyonundan ayrılmak zorunda kalması, mahallemiz için kocaman bir eksi not!

*. *. *

İktidar, ağlamalı Türk filmlerindeki gibi “ya benimsin ya kara toprağın” diyor.
Gazetecilerin değilse bile gazeteciliğin mezarlığı her gün yeni bir örnekle büyüyor.
aHaber’deki son “vaka” hatırlattı: Gündemle ilgili bir akan yazıda “SAYIN ÖCALAN” deniyordu.
Meğer sehvenmiş, kısa süre sonra da kaldırılıvermiş. Sorun edip soruşturma isteyen falan da olmamış.
Peki, benzer bir vakayla cezaevine gönderilen Oğuz Güven ismi size bir şeyler söylüyor mu?
Yıl 2017. Oğuz, Cumhuriyet Gazetesi İnternet Sitesi Genel Yayın Yönetmeni..
Bir gün, trafik kazası sonucu hayatını kaybeden Denizli Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Alper ile ilgili, cumhuriyet.com.tr’nin resmi Twitter hesabından bir paylaşım yaptı.
Başsavcının ilk FETÖ iddianamesini hazırladığını hatırlattı.
Paylaşımı da bir dakikadan daha kısa sürede sildi.
Sonrası mı?

Oğuz Güven, evinden gözaltına alınıp tutuklandı.
İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada ‘FETÖ/PDY silahlı terör örgütü propagandası yapmak’ suçundan 1 yıl 10 ay 15 gün.. ‘PKK/KCK terör örgütünün yöntemlerini meşru gösteren ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik eden bildiri ve açıklamaları yayınlamak’ suçundan da 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezasına çarptırıldı.

Mahkeme, ‘suçun tekrar işlenmeyeceği yönünde’ kanaat oluşturmadığından cezayı ertelemedi ve hükmün açıklanmasını geri bırakmadı.

*. *. *

t24 internet sitesi, gördünüz mü bilmiyorum; Okurlarına “yılın sözcüğünü” seçtirdi.

Birincilik , halimizi en iyi anlatan ifade oldu: “GÖZALTINA ALINIYORUM..”

X’te neredeyse her gün paylaşılan bu ifadeyi görenler artık “neden acaba, ne yaptı ki” diye sormuyor. “Hayatın olağan akışına uygun” deyip geçiyor.

Oysa bağımsız gazetecilik, mesela enflasyon aldatmacasını görüp göstermek.. Dolayısıyla belki de hiç hazzetmedikleri bizlerden gerçekleri öğrenmek için var.

aHaber’i anacağım yine.. Meğer enflasyon iniş eğilimindeymiş.

Haberi okuyorsunuz, yeni icat enflasyon hesaplamasında gıda ve kiranın.. Yani ücretlerin neredeyse tamamını silip süren iki ana kalemde ağırlığın azaltıldığını öğrenemiyorsunuz.

*. *. *

Dünkü yazımı okumuş.. Sadece benim değil pek çok gazeteci ve insan hakları aktivistinin avukatı Uğur Poyraz aradı. Namık Kemal’in ölümünün 137. yılında hiç eskimeyecek sözlerini aktardı:

“Mülkümüzde matbuat kadar şiddetli ceza görmüş hiçbir şey yoktur. Gene matbuatın gösterdiği sebat-ı cesurane herkese hayret veriyor.”

Sanıyorum günümüzde bu duruma en çok Erdoğan ve ekibi hayret ediyordur:

“Bu gazetecileri hapse atıyoruz.. İşsiz bırakıyoruz.. Yine de pıtrak gibi çoğalıyorlar.. Korkmuyorlar!”

Başa dönersek..

Sözcü nereye gidiyor, kim bilir!

Ama sevgili meslektaşlarım başlarına gelecekleri bile bile gerçeğin ve halkın haber alma hakkının peşinden gidiyor. Onu biliyorum!